Yemek ateşin üzerindeyken

Karşı komşuya gitmişti Bilic.

Ocağın altını kapatmadan,

Aç mı, tok mu sorgulamadan,

Bütün ev halkını yüzüstü bırakarak hem de.

Başında olduğu takımın ligi devam ederken,

Daha ligin ikinci yarısı henüz başlamışken,

Taaa öbür sezon için West

Ham’la anlaşmıştı.

Bunu ben duymuşsam

Takım oyuncularının duymaması mümkün müydü?

Değildi tabii.

Motivasyon çöktü,

Şampiyonluk gitti.

O yüzden affetmem gitarcıyı.

****

Aradan çok değil, 3 sene geçiyor.

Bu sefer Şenol Güneş.

O da

Aynı yemeği aynı ocağın üzerinde bırakarak gidiyor.

Daha sezon devam ederken,

Bir sonraki sezonun başına anlaşma imzalıyor Milli Takım’la.

Pervasızca

Umursamadan…

Onun altını kazanlara bayram şekeri verirken,

Altını kazanlarla mücadele edenlerin hakkına

Maalesef

Yine

Her zamanki gibi

Brütüs’ün hançeri düşüyor.

Biz hançerin

İnce kıvrımlısına,

Oluklusuna,

Tırtıllısına

Her türlüsüne alışkınız da

Bu camiaya biraz ayıp olmuyor mu?

Bu işin artık forma aşkından çıktığını hepimiz biliyoruz.

Laf arasında yeri gelmişken söyleyeyim;

Siz de topçularınıza söyleyin.

Golden sonra tribüne giderken kimse armayı filan öpmesin.

Kimse yemiyor zira.

Devam ediyorum herkes profesyonel

İyi ya.

Madem böyle bakılıyor hayata.

Madem ne zamandır koparılmak istenen birliktelik var.

Madem Milli Takım’la anlaşma sağlandı,

Bu anlaşmaya niye,

Sezon sonuna kadar “Açıklanamaz” ibaresi konulmaz.

Bilic’ten ders alınmamış mıdır da

Şenol Güneş’te aynı hatalar devam etmektedir.

Gizlilik ilkesi niye vardır?

Bu çürümüşlük,

Bu aleni vurdumduymazlık nedir?

Ve niçin koskoca bir camianın kaderiyle oynanır?

Ve yönetici kısmı niye vardır?

Niye bu işlere engel olmaz?

Ben kimim?

Biz neredeyiz?

‘Ve Beşiktaş’ım sen çok yaşa’ demeyi niye çok insan unutmuştur?

 

Arsa bizim borsa sizin olsun

 

Çoğumuz bir takımla gönül bağı kurmuş

Armanın peşinden gideduruyoruz.

Maçlar oluyor, seyrediyoruz.

İyi. Peki bu minvalde maç seyrederken sizi en çok neyin rahatsız ettiğini düşündünüz mü hiç?

İlk aklınıza geleni yazın bana.

Dikkate alıp, işleyelim ama

Beni en çok irite eden

“Futbolcuların tiyatroculuğu.”

Yan yana koşarken kendini bırakanlar mı ararsınız,

Önde koşarken arkadan gelen futbolcunun en ufak temasında

Topu sürmeyi değil de

Düşmeyi düşünenlere mi bakarsınız,

Hele ceza sahasında.

Diyelim ki rakip formadan çekiyor.

Fizik kurallarına göre geriye düşmesi gerekiyor değil mi topçunun.

Yok arkadaş, bizimki öne atıyor kendini.

Bir rol, bir fi lm sormayın.

Anlayacağınız ne ararsanız var.

Şimdi normal çekimde,

İkili mücadele sırasında topçunun teki yere düşüyor.

Öyle böyle düşme değil ha!

Nadia Comaneci gelse kıskanır.

Öyle takla atıyor.

‘Eyvah!’ diyorsun çocuk gitti.

O yerde kıvranırken ağır çekim tekrarı geliyor pozisyonun.

Bir bakıyorsun rakip değmemiş bile.

‘Vay artist vayyyy!’ Derken

Esas tiyatronun yere düştükten sonra başladığını görüyorsun.

Yerde yüzüstü yatarken,

Elini üç-dört kere yere vurmayla başlıyor iş.

‘Eyvah beklediğim yerden gitti’ demeye getiriyor.

Tabii hakemler ve seyirciler tekrarını izleyemediğinden, yutuyorlar zokayı.

Sedye giriyor sahaya,

Ve soğutucu…

Hem topçuya hem maça!!!

Tamamen hakemi aldatmaya ve seyirciyi tahrik etmeye odaklanılmış bir senaryo icra ediliyor. Merak ettiğim,

Futbolcunun kimyasında mı var bu huy,

Yoksa öğretiyorlar mı böyle at, şöyle yap diye kendini?

Gazetecinin teki eğitim kampı diye bu olanları ifşa ederse şaşırmam vallahi.

Hepsi için demiyorum ama çoğu maalesef böyle.

O yüzden futbolculuktan gelen hakemler yetiştirmek zorundayız.

Bu tip fi lmleri yemeyen,

Futbolcu psikolojisinden anlayan…

Yok! Yok! Ya Allah aşkına,

Geri verin bize arsadan yetiştirdiğimiz futbolu, borsası sizin olsun.

Alen Markaryan /Akşam