Futbol

“Başkanın parasız olursa, parayı veren ihtilali yapar..”

Bülent Bilirgen, Beşiktaş gündemine dair görüşlerini duhuliye.com'a özel paylaştı.

Artık bu iş çığrından çıktı. Düşünün, ortada mazisi 100 yılı aşmış bir organizasyon var. Zamanında gençlerin spor yapması, sağlıklı kalması amacı ile kurulmuş ve tarihin her dönemine tanıklık etmiş büyük bir organizasyon. İnsanları kendine bağlayan ve içinde derin ruh barındıran bir camia haline gelmiş. Bu kadar ilgi, sevgi, daha doğrusu karşılıksız aşk beslenen bir olgu zamanla para ile tanışmış, sonra da onsuz olmaz bir hale gelmiş.

Tarihin tozlu sayfalarında kuruluşunu okuduğumuz Bereket Jimnastik Kulübü, şu günlerde endüstrinin tam ortasında duran bacasız dev bir kuruluştur. Kendine gönül vermiş toplumun her kesiminden destekçileri olan ama bunun yanında tamamen ama tamamen ekonomik güç ile dönen bir yapıdır. Milyarlarca borcu, yüksek giderleri olup buna karşılık çok yüksek yıllık cirosunun yanında oyuncu gibi, taşınmazlar gibi de varlıkları olan ve tamamen gönüllülük esasına göre yönetilen bir kulüptür Beşiktaş. Yazarken çok düşündüm bu son cümleyi. Ne kadar saçma geldiğini anlatamam. O kadar ekonomik büyüklüğün yanında gönüllülük esası ile yönetilen koca bir yapıdan bahsetmek, kibarca saçmalık.

Ben valla sıkıldım bu dernek muhabbetinden. 5 güreşçi, 4 boksör, 3 koşucu falan varken dernek, lokal işleri tamam da, şeytanların, uğursuzların kol gezdiği tarikatların, yapıların uçuştuğu, emniyet müdürlerinin, bakanların şampiyonluk belirlediği, milyonlarca euronun buradan alınıp oraya verildiği yerde ne derneği, ne gönüllülük esası arkadaşım? Koca koca adamlar çıkıyor, yok ben böyle yapıcam, yok şöyle uçucam, yok onun mirası, yok bunun duruşu… Benim gibi geri zekalılar da inanıyor, kanıyor, gönül kaptırıyor bunlara. Sonra hepsinin arkasından bakıyoruz. Biri geliyor tekstil işini kurtarıyor, biri geliyor otelini yapıyor, babası ile barışıyor, biri demir satıyor, biri yurt dışına yatırım yapıyor, birini yapıyor, biri bunu yapıyor diye, aslı astarının olup olmadığını bilmediğimiz bir sürü dedikodu ile başbaşa kalıyoruz.

Ben rahatsızım. Beşiktaş rahatsız, ben rahatsızım. Her branşı seyretmeye çalışıyorum ve yenildiğimizde çok acı çekiyorum. Daha geçen gün Göztepe üzütüsünü atlatamadan, Kadın basketbolda 18 sayıdan G.Saray’a maç verişimizi seyrettim. Sonrasında, değil maçı seyrederken, yaşadığım üzüntümde ömrümden gittiğini anlıyorum, biliyorum. Damarlarımda kanın yerine acı aktığını hissediyorum. Bu son cümlelerin aynısını, belki daha da ağırını kuracak binlerin, onbinlerin olduğuna da eminim. Bu kadar büyük, bence kimilerinin kendi inancından bile büyük tutku ile bağlandığı bir olguyu gönüllülük esasına göre yöneten abilerin, ablaların eline bırakacağız öyle mi? Neymiş dernekmiş.

Yahu benim hayatımın anlamını dernek kelimesine indirgenmesini nasıl kabul edebilirim? Kulüpte seçimin olmasını saçma bulan ve Hikmet abi modelini savunanlardan biri idim. Son başkandan sonra bundan da vazgeçtim. Başkanın parasız olursa, parayı veren ihtilali yapar işte böyle. Artık başka bir model bulunması gerekliliği kaçınılmazdır. Gönülsüzce yönetilsin. Sonuç odaklı olsun ve hesap verilebilsin. Başarı ya da başarısızlığın yanında kar ve zarar da olsun ki yöneten kişiler sorumlu olsun.

Serdar, Yıldırım, Fikret, Ahmet, Hasan, Bülent gelip ateş almaya uğradım, hadi bana eyvallah demesin. Ben birey olarak gönlümü, sağlığımı verdiğim kadar paramı da veriyorum bu camiaya. Karşılığının ne olduğunu bana anlatacak profesyoneller ile muhattap olmak istiyorum. Başkan seçilir, yönetici seçilir gider, futbolda ahkam keser, diğer tarafta bildiği tek şey futbol olan iletişim cahili hoca da çıkar, yöneticiyi beğenmez. Böyle saçma sapan bir ilişki başlar. Biraz şans yaver gider, topçular karakterli çıkarsa, 1-2 senelik mutluluklar yaşanır, eee sonrası? Dön baba tekrar başa.

Bakın bizde öyle başkalarındaki gibi ne para kaynağı var ne de gizli güçler desteği. Öyle Vatan Millet Sakarya nidaları ile de olmuyor, gördük işte. En son gelen başkan en janti konuşandı. Bu kulübün kongre farelerinden, simsarlarından, başkan yancılarından, sosyal medya trollerinden, menajer bozmalarından, hanutçu olup taraftar kimliğine girmiş kimselerden derhal kurtulması gerekmektedir. Bir an önce özel bir yatırım modeline geçip şirketleşmesi şarttır. İlla bir şahıs değil, konsorsiyum oluşturulup birçok yatırımcının sahiplenmesi de olabilir.

İşte o zaman Beşiktaş’ın sahibi taraftardır nağraları atıp yandan kulüpten nemalananların hali ortaya çıkar. Kim müşteri, kim taraftar belli olur. Beşiktaş mazisi ile, ruhu ile hep oradadır, kimse onu oradan sökemez. Ama değişen şartlar, gelişen ekonomik ihtiyaçların bu gönüllüler tarafından karşılanamaması, hatta durumun kötüye kullanılması, geldiğimiz noktanın tek sebebidir. Bu kadar yazdım ama olmayacak biliyorum.

Şimdi çıkacak mevcut gönüllü en büyük Beşiktaşlı’nın kendisi olduğunu anlatacak. Yakın bulduğu eski topçulardan birini takımın başına getirecek, gelen belli bir süre sonra onu oraya getirenleri beğenmeyecek, küsecek, kovulacak, “Bana ayıp ettiler” diyecek. Sonra yine kavgalı kongre ve o gecenin sonunda yeni gelen gönüllü, alkışlar, tezahüratlar, İstiklal Marşı kapanış. İyi uykular bize.

Bülent Bilirgen

duhuliye.com/

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }