Acaba o zaman Beşiktaş’ın başına geçseydi ne olurdu? Bu soru birçok teknik direktör için sorulabilir. Ama artık onlardan biri Giovanni van Bronckhorst olmayacak. 

En son ocak ayında siyah-beyazlılarla adı ciddi olarak geçen Hollandalı teknik direktör, o dönem teknik ekibini toplayamadığı için kendisini Beşiktaş’a bağlayacak sözleşmeye imza atamamış ve ardından Beşiktaş yönetimi Fernando Santos ile anlaşmıştı. Ama kader, sadece beş ay içinde ikilinin yollarını yeniden buluşturdu.

Türkiye’ye daha önce on iki Hollandalı teknik direktör geldi. Guus Hiddink’ten Leo Beenhakker’e, Frank Rijkaard’dan Dick Advocaat’a, Phillip Cocu’dan Patrick Kluivert’a kadar birbirinden ünlü birçok isim. Fakat belki Advocaat’ı bir kenarda tutarsak, neredeyse hiçbiri ülkeden ayrıldıklarında beklentileri karşılayamadı. Bu da Türkiye’de Hollandalı teknik direktörlerin başarılı olamadığına dair genel bir kanının oluşmasına neden oldu.

Ancak Süper Lig’de şampiyonluğa ulaşan son yabancı teknik direktörün 2006-07 sezonunda Arthur Zico olduğunu, onun ardından büyük takımların başına pek çok milletten teknik direktörün geldiğini ve hiçbirinin takımlarını mutlu sona ulaştıramadığını düşünürsek, en azından Süper Lig özelinde yabancı teknik direktörlerin somut bir şey kazanamamasının yalnızca Hollandalı teknik direktörlere özgü olmadığını söyleyebiliriz.

HOLLANDALILARIN YOLU

Buna karşın Hollandalı teknik direktörlerin sadece Türkiye’de değil kendi ülkeleri dışına çıktıkları hemen her yerde başarılı olmakta zorlandıklarını söylemek mümkün. Öyle ki, son 20 yılda hem Eredivisie’de hem de Hollanda dışında şampiyonluk yaşayan tek bir teknik direktör var; Louis van Gaal. Onun haricinde kariyerinde Eredivisie şampiyonluğu bulunan hiçbir Hollandalı teknik direktör, ülkesinin dışına çıktığında aynı başarıyı tekrarlayamadı: Guus Hiddink, Frank de Boer, Phillip Cocu, Erik ten Hag, Ronald Koeman, Peter Bosz… Hiçbiri. 

Bu anlamda yeni sezonda gözlerin iki Hollandalı teknik direktörün üzerinde olacağı söylenebilir: Liverpool’un yeni menajeri Arne Slot ve Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü Giovanni van Bronckhorst. Feyenoord’un son 25 yılındaki iki Eredivisie şampiyonluğunun altında imzası olan iki teknik direktör, şimdi aynı başarıyı ülke dışında da göstermeyi deneyecekler.

Elbette her Hollandalı teknik direktör birbirinin kopyası değil. Ama genelde kendi habitatlarından koptuklarında bunu yadırgayabiliyorlar ve uyum sağlamakta zorlanabiliyorlar. 

Öte yandan birçoğu Rinus Michels ve Johan Cruyff’un geliştirdiği Total Futbol geleneğinden gelse de bunun dışına çıkanlar da yok değil. Örneğin Türkiye’ye gelen Hollandalı teknik direktörler arasında burada en başarılı olan Advocaat onlardan biri. Ya da 2010 Dünya Kupası’nda Hollanda’ya son 36 yıldaki tek finalini oynatan Bert van Marwijk onlardan biri. 

VAN BRONCKHORST’UN YOLU

Van Bronckhorst’un ise Total Futbol geleneğinin dışında bir Hollandalı teknik direktör olduğunu tabiî ki söyleyemeyiz. Topa sahip olmak, geriden oyun kurmak, pasa dayalı oynamak, oyunu kontrol etmek, rakibi merkezden delmeye çalışmak gibi temel prensiplere birçok Hollandalı teknik direktör olduğu gibi o da sadık. Ancak zaman zaman bu kalıbın dışına çıkabilen, esnek yapıda bir teknik direktör olduğunu da unutmamak gerek. Bu da onu Türkiye’ye gelen birçok Hollandalı teknik direktörden ayrı bir kategoride değerlendirmek gerektiğini gösteriyor.

Fakat Van Bronckhorst’un işi elbette zor olacak. Zira gerek idari gerekse sportif anlamda hemen her şeyin yeniden inşa edilmesi gereken bir takımın başına geçti ve karşısında kendilerinden çok daha güçlü ve iddialı konumda iki rakip var. Yine de bu bir yanıyla büyük bir handikap olsa da aynı zamanda bir fırsat olarak da görülebilir. Van Bronckhorst’un iki özelliği, Beşiktaş için bir fırsat kapısını aralıyor.

Birincisi; futbolculuğunda da teknik direktörlüğünde de hep büyük takımlarda bulunmuş olması. Yani Beşiktaş’taki baskıyı kaldırabilecek deneyime fazlasıyla sahip. 

İkincisi ise teknik direktörlüğünü yaptığı Feyenoord ve Rangers’ın Hollanda ve İskoçya’nın büyük takımları olsa da en büyük favorisi olmaması, dolayısıyla en pahalı kadrolarına sahip olmaması. Buna rağmen onun yönetimindeki Feyenoord, 18 yıl sonra Eredivisie şampiyonu olmuştu, Rangers da 50 yıl sonra Avrupa’da final oynamıştı. 

Beşiktaş da tıpkı Feyenoord ve Rangers gibi Türkiye’nin dört büyüğünden biri. Ama an itibarıyla Süper Lig’de şampiyonluğun en büyük favorisi değil. İkinci favori de değil. Dolayısıyla bu da Van Bronckhorst’un çok alışık olduğu bir durum. 

BEŞİKTAŞ’IN YOLU

Siyah-beyazlıların önünde iki seçenek vardı. Birincisi; son iki yıldır hiçbir harcama limiti tanımayan ve başarı uğruna rasyonellikle bağlarını tamamen koparmış olan Galatasaray ve Fenerbahçe’yle rekabet edebilmek için en az onlar kadar para harcamak. Ki taraftarların ve onların arzularını hem dillendirmek hem de kamçılamakla görevli popülist medyanın Beşiktaş yönetiminden beklentisi de buydu. 

İkinci seçenek ise Galatasaray ve Fenerbahçe’nin karşısına sonuçlardan önce süreci önemseyen bir stratejiyle dikilmekti. Başka bir deyişle paranın karşısına aklı koymaktı. Beşiktaş’ın seçmesi gereken yol buydu. Dahası hep bu olmuştu zaten. 

Beşiktaş’ın başarılı olduğu sezonlara bakın. Hep bu yola meylettiğini göreceksiniz. Sergen Yalçın döneminde kazanılan son şampiyonlukta Beşiktaş en pahalı kadroya değil, en uyumlu kadroya sahipti. Ertesi sezon yapılan yüksek harcamalar ise hüsran getirmişti. 

Şenol Güneş yönetiminde üst üste kazanılan iki şampiyonlukta da aynı durum söz konusuydu. Öncesinde üç sezonluk bir hazırlık süreci vardı. Harcamaların tavan yaptığı 2017-18 sezonu ise Şampiyonlar Ligi gruplarında tarihi bir başarı getirse de ligde elde edilen dördüncülük, kulübü yeniden ekonomik bir buhranın içine sürüklemişti. 

Kulübün yakın tarihindeki uzak ara en karanlık dönem olarak nitelenebilecek sekiz yıllık Yıldırım Demirören başkanlığında elde edilen tek şampiyonluğun öncesinde bile Jean Tigana yönetiminde girişilen kısa süreli bir yapılanmanın etkisinden söz edilebilir.

Beşiktaş’ın şu anda da bir yapılanmaya ihtiyacı var. Laf olsun diye girişilen değil, gerçek bir yapılanma. 

Son iki sezonun şampiyonu Galatasaray ve Jose Mourinho’yu göreve getirerek şampiyonluk için yakmayacağı bir gemi kalmadığını belli eden Fenerbahçe’yi tarihi bir puan farkı yediği sezonun hemen ertesinde alt etmek Beşiktaş için gerçekçi bir hedef olmazdı. Bu anlamda ikinci başkan Hüseyin Yücel’in Mourinho’yla görüştüklerini açıklayıp beklentiyi büyütmesi de son derece gereksizdi. Van Bronckhorst ise Mourinho’nun tam aksi bir profil. Çok yüksek bütçeler istemeyen, genç ve potansiyelli bir takımla çalışmayı seven, oyuncuları adım adım geliştirmeyi bilen ve belirli bir metodolojiye sahip olan bir teknik direktör. 

Şayet Beşiktaş yönetimi, teknik direktörlüğe onu atayarak uzun soluklu bir projeye yönelmeye karar verdiyse, bu atamanın isabetli bir tercih olduğu kesinlikle söylenebilir. Ama tıpkı önceki teknik direktör Fernando Santos’ta olduğu gibi Van Bronckhorst’un kaderini de ilk 10 haftada alacağı sonuçlar belirleyecekse, o zaman yapılabilecek en kötü tercihlerden biri olduğunu belirtmek gerek.