Ülkemizde, iki futbol tanımı sıkça birbiri ile karıştırılır; forvet ve santrfor. Çok detaya girmeden bu iki terimin tanımını ve farkını hatırlayalım:

En klasik haliyle forvet hattı, sağ kanat, sol kanat ve santrfordan oluşur. Bunlar genellikle 7, 9 ve 11 numara olarak tanımlanırlar. Bu üçlünün sınırlı savunma görevi olmasına karşın, asıl görevleri topu rakip ceza sahasına taşımak ve gol olmasını sağlamaktır.

Gol atmak genel olarak, santrforun görevidir. Kanat oyuncuları ve diğer orta saha oyuncuları taşıdıkları topları santraforla buluşturup, gol yapmasını hedeflerler. Elbette gollerin tümünü santrforlar atmazlar. Santrforlar, sahip oldukları özelliklilerine göre farklı tarzda görev yaparlar. Attıkları gol kadar, diğer forvet oyuncularının da gol atmasına fırsat yaratırlar. Özellikle, güçlü ve yırtıcı santraforlar, rakip defans oyuncularını zorlarken diğer forvet oyuncuları da gol pozisyonuna girerler.

Şimdi dönelim Galler ve Karadağ maçlarına ve Montella’nın oyun sistemine:

Öncelikle, ‘Montella forvetsiz oynatıyor’ söylemi yanlıştır. Montella, genel olarak, forvetsiz değil santrforsuz oyun sistemini deniyor. Santrforlu kadro kurduğunda da bu mevkii de elindeki gerçek santrforları değil, diğer forvet oyuncularını kullanıyor.

Galler maçını hatırlayalım. O maçta millilerimiz kaleye şut atma ve topa sahip olmada oldukça yüksek istatistik sağlamışlar fakat gol atamamışlardı. Ancak, forvet hattında gerçek bir santrfor olsaydı bu kadar çok şuttan biri mutlaka gol olurdu. Benfica’da sol açık olarak oynayan, güzel goller atan Kerem’i kendi mevkisinde oynatmak yerine santrfor olarak oynatınca Kerem’in de verimini düşürdü. Çünkü Kerem’in, stoperlerle birebir oynama, onlarla mücadeleye girme gibi özellikleri yok. O daha çok adam eksiltip, asist yapma ve ceza sahasında doğru yerlere sızarak gol yapma özelliklerine sahip bir oyuncu. (Galler maçında kaçırdığı penaltıyı konuşmaya gerek yok. Dünyanın en ünlü futbolcuları bile kaçırabiliyorlar.)

Galler maçında kaçan galibiyetin analizi iyi yapılmamış olsa gerek, toplam 617 bin nüfusu olan Karadağ’ın karşısına da aynı oyun anlayışıyla çıkıldı. Bertuğ, Enes ve Semih’i kenarda oturtup, yine Kerem’i santrfor mevkisinde oynatmak tam bir intihardı. Skor 3-1’e geldikten sonra oyuna Semih’i almasının takıma bir katkısı olmadı. Zaten takım oyundan kopmuş, umutlarını yitirmişti. Şahsi görüşüm, Montella, maç sonu eleştirilerini düşünerek Semih’i oyuna soktu. Bir anlamda, ’Alın size Semih’ demek istedi.

Yine şahsi fikrim; Bu milli takım kadrosu, 2002’de Dünya üçüncüsü olan kadrodan sonra gelmiş en iyi kadrodur. Yazın oynanan UEFA Kupasında final oynayabilecek güç ve kalitede bir kadro idi. Ayağımıza gelen bu fırsatın kaçmasına, Montella’nın yanlış stratejileri, santrforsuz oynama ‘fantazileri’ neden olmuştur.

Montella’nın Roma’dan teklif aldığı söyleniyor. Bir röportajında da böyle bir teklife sıcak bakacağını söylemişti. Türkiye maçından önce toplam 5 maçta 1 gol atabilmiş olan Karadağ’dan üç gol yemiş olmak tam bir skandaldır. İnsan ister istemez, ‘acaba Montella kovulursa alacağı tazminatın mı peşinde mi’ diye düşünüyor. Büyük başarılar yakalayabilecek, böyle bir jenerasyonu heba etmenin başka ne nedeni olabilir?