Yapıcı eleştiri, değişimi tetikler. Bunu yapmak her Beşiktaşlının görevi olmalı. Bir başka görev ise hiç kuşkusuz geçişte yaşanan olumsuzlukları unutmamak olur.

Futbol gibi duyguların öne çıktığı bir sektörde en sıkıntılı iş eleştiri yapmaktır. Zira sahada koşan topçuların bu eleştirilerden olumsuz etkileneceği ve taraftarlar arasında bir ayrışmaya neden olacağı gibi bir vahimle hareket edilir.

Eleştiri yapanın GBT’si yapılır, acaba ‘belli çevreler’ adına mı konuşmaktadır? Bu eleştiriden nasıl bir çıkarı olabilir? Bu sorulara bulunacak olumsuz yanıtlar sonrasında da bir tür ‘vatana ihanet’le malul kişi muamelesi yapılır.

Bu yönelim ve algı Beşiktaş’ta da mevcut ve her yönetim döneminde de aynı biçimde yaşanıyor. Genel kurul ve divan ile mali genel kurullarda ‘demirbaş’ eleştirmenler dışında da yapılan bu eleştirinin Beşiktaş’ta bir kültür oluşturmadığı anlaşılıyor. Son dönemde eleştirilerden yola çıkılarak yaşanmış bir değişim olmadı. Sadece Samet Aybaba, kişisel girişimi ile Beşiktaş’a kazandırılacak 21 dönümlük Beykoz arazisinde yöneticilerin parmak kımıldatmadığını söyleyince, eski yönetim apar topar araziyi Beşiktaş’a kazandırdı. Acaba o teşhir olmasaydı ne olurdu?

Beşiktaş’ta işler yolunda gitmiyor. Borç tutarı ortalama her 6 ayda bir 2-2.5 milyar TL artıyor. Sürdürülebilir olmayan bu geometrik borç artışı, Beşiktaş’ın kaynaklarının faize gitmesi ve yeniden borçlanması döngüsü ile sürüp gidiyor.

Futbol takımında nitelikli bir yedek kulübesi kurulamadığı için teknik yönetim, ‘fark yaratacak’ oyuncularla maça  müdahale edemiyor. Örneğin Galatasaray’a yenik iken yedek kulübesinden bir sağ bek ve stoper oyuna alınıyor. Sanki skoru koruması gereken biziz gibi bir değişim yaşanıyor.

Statta eski Beşiktaş taraftarının yerinde yeller esiyor. Neredeyse, ‘Onca parayı verdik, bir de bağıracak mıyız?’ mantığı ile elinde telefonla kendini ve sağı solu çeken yeni taraftar profili, eskiyi aratır bir performans düşüklüğü yaşıyor. Düşünün ki Benfica’ya ilk yarıda 3-0 mağlup iken taraftarın tribüne çağırması sonrası şahlanan (ikinci yarı 3-3) Beşiktaş takımı yerine, performansını beğenmediğini ıslıklayan, yuhalayan yeni bir müşteri tipi ortaya çıktı.

Aylardır orkestrasyon avantajını yitiren, her kafadan farklı sesler çıkaran bir tribün güçsüzlüğünü dile getirmek acaba eleştiri değil midir? Beşiktaş rekabet gücünü yitirdiğinde,  sadece gamlanmanın ötesinde taraftarın aidiyetinin de önemi kalmayabilir. O nedenle geçmiş Çarşı kurucularının, tribün liderlerinin, amigoların -bütün kişisel ‘mevzularını’ bir yana bırakarak- bir platformda bir araya gelmesinin elzem olduğu zamanlardan geçiyoruz. Hiç olmazsa tribündeki gücümüzü koruyalım. Peki, bunu söylemek eleştiri midir?

Basketbolda verilen sözler tutulmadığı gibi takımın performansının düşüşü ile taraftar hayal kırıklığı yaşıyor. Rakipleri, Avrupa ile rekabet ederek büyürken küçülen Beşiktaş'ımızın basketbol takımı için verilen sözlerin tutulmasını istemek eleştiri midir?

Bugün Beşiktaş app’i çıkarıldı. Statta ışık düzeni yeniden düzenlendi. Bu tür girişimler kurumsallaşma adına önemli adımlar tabii ki. Ama ilk yazılarda söylediğimiz ‘Ligi alalım ligi’ halet-i ruhiyesindeki taraftar açısından çok da kıymetlendirilmeyebilir.

Bu aşamada sosyal medyada adeta kıran kırana rekabet eden yönetimi destekleyenler/desteklemeyenler ikilemine elinde tuzlukla koşan ve suret-i haktan gözüken isimlerin topa girmesiyle, bir sonraki kongrenin aktörlerinin kaçamak da olsa er meydanına yanaştığını anlıyoruz.

Yapıcı eleştiri, değişimi tetikler. Bunu yapmak her Beşiktaşlının görevi olmalı. Bir başka görev ise hiç kuşkusuz geçişte yaşanan olumsuzlukları unutmamak olur… 

T24/ Rıdvan Akar