Futbol

İbrahim Toraman: Hakemlerin Beşiktaş’ı saf dışı bıraktığı zamanlar oldu

Yurt dışına transfer olanağını kullanmadığı için zaman zaman pişmanlık yaşadığını söyleyen Toraman, Beşiktaş günlerine dair sansasyonel olaylara dair sorularımızı cevapladı. İbrahim Üzülmez ve Sezer Öztürk ile yaşadığı kavgaları, Del Bosque’nin neden başarısız olduğu hakkında da bilinmeyenleri anlattı.

Kariyerine teknik direktör olarak devam etmeyi hiç düşündün mü? Ya da şu anda böyle bir düşüncen var mı?

Bana sürekli olarak “Uzun zamandır yoksun, görünmüyorsun” diyorlar. Aslında ben futbolu bıraktığım andan itibaren çok sıcaktım. Teknik direktörlük için de gerekli lisanslarımı hemen aldım. Sonrasında Süper Lig’i ve Avrupa’daki maçları daha yakından takip etmeye çalıştım. Yani her zaman futbolun içinde kalmaya çalıştım. Tabii ki antrenörlük hayalim var ama doğru yer ve zamanda olmasını istiyorum. Sadece başlamış olmak için başlamak ya da iş yapmış olmak için yapmak istemiyorum. Hem kendi adıma, hem de kulübüm adına doğru işler yapabileceğime inanırsam neden olmasın.

Stoperler iyi teknik direktör olur

Stoperlerin iyi bir teknik direktör olabileceği söylenir. Eski bir stoper olarak buna katılıyor musun?

Evet katılıyorum çünkü stoperler oyunu daha geniş bir açıdan izleme fırsatına sahip. Ayrıca bir stoperin kendisini taktik ve teknik açıdan daha disiplinli olması gerekmekte, bu anlamda da kendinizi geliştirmelisiniz ve sahanın tamamını görüyorsunuz. Benim için daha da avantajlı olanı, ben neredeyse tüm mevkilerde oynadım. Futbola sağ bek olarak başladım, sağ açıkta oynadım, ön libero oynadım hatta zaman zaman sol bek bile oynadım. Yani, sahanın her yerinde oynadığım için bir futbolcunun neler yapabileceğini, olaylara nasıl reaksiyon gösterebileceğini, nasıl pozisyon alacağını çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Futbolun son dönemlerinde zaten bir hoca gibi bakış açısı kazanıyorsunuz, antrenörünüzle beraber konuşup tartışmaya başlıyorsunuz.

Türk Milli Takım alt yaş kategorilerinde değişiklikler yaşandı. Sana da teklif geldi mi?

Hayır, bana herhangi bir teklif gelmedi. Basında çıktı fakat benden bağımsız haberlerdi.

Shakhtar, Fenerbahçe ve Galatasaray'a hayır

Gaziantepspor’dan Beşiktaş’a transfer olduğun dönem, Shakhtar Donetsk de seni çok istemişti. Shakhtar’a gitmeme sebebin neydi?

O süreç benim için çok zor bu süreçti. Henüz çok gençtim ve birçok kulüp tarafından takip ediliyordum. Aynı zamanda üç büyük takımın da hocalarıyla, başkanlarıyla görüşmelerimiz oldu. Artık ben de ayrılmak istiyordum çünkü gönlümde de bir takım vardı... Bunların da yanı sıra Mircea Lucescu beni Shakhtar Donetsk’e istemişti. Oraya da gittik, sağlık kontrolünden geçtik ama ben kendimi iyi hissetmiyordum. Lucescu’dan biraz zaman istedim, o da “Mutsuzsan başarılı olamazsın zaten, kafanı topla gel” dedi. Çünkü beni stoperin ortasında oynatmayı düşündüğünü söylemişti. Haliyle biraz bozuldu ama ben kafamda başka bir takım olduğunu söyleyince sağ olsun anlayışla karşıladı. Döndüğümde de yine Fenerbahçe ve Galatasaray ısrarla istemişti fakat bildiğiniz gibi ben tercihimi Beşiktaş’tan yana yaptım.

Shakhtar'a gitseydim başka olabilirdi

Shakhtar Donetsk, Avrupa’da güzel başarılar elde etti. Oraya gitmediğin için pişmanlık hissettin mi?

Aslında zaman zaman bunu düşünmüyor değilim; çok genç yaşta Avrupa kapısı açıldı, hem de o takım Avrupa’nın önemli camialarından biriydi... Fakat benim kalbimden geçen Beşiktaş’tı. Beşiktaş taraftarı, camiası beni sevdi, bağrına bastı. Ben de burada kaptanlığa yükseldim ve Beşiktaşlı İbrahim olarak kaldım. Belki “Burada başlayıp, Avrupa’nın önemli takımlarına transfer olabilirim” diye düşündüm hep. Yani pişmanlık duymadım ama belki orayı tercih etseydim, çok daha farklı bir kariyere sahip olabilirdim.

Del Bosque'nin değerini bilemedik

Dönemin Beşiktaş Teknik Direktörü Vicente Del Bosque sizi transfer etti. Dünyanın önemli teknik adamları arasındaydı ama Beşiktaş süreci çok sancılı geçti; hatta “Yeniköy Kasabı” yakıştırması yapılarak rencide bile edildi. Del Bosque hakkında neler söylersin?

Del Bosque, başarısız olabilir ama o dönemki Beşiktaş’ın durumuna iyi bakın; dağılmış bir takım, dağılmış bir yönetim dağılmış…Tam bir kaos ortamı... Yani yeni yapılanmaya giden bir takıma gelmişti hoca. Zamana ihtiyacı vardı. Herkes acele edince ve hoca da mutsuz olunca maalesef ayrılık yaşandı. Maalesef bizim ülkemizdeki bakış açısı böyle. Kim olursa olsun, bir anda sihirli dokunuşlar yapıp başarı elde etmesi bekleniyor. Fakat dünyanın en iyi hocası da olsanız, zamana ihtiyacınız var.

Yıldırım Demirören taraftarı gibiydi

Beşiktaş’ta çok önemli teknik direktörlerle çalıştın ve kaotik bir dönemde forma giydin. Bir şampiyonluk yaşadın. Sence bu şampiyonlukların sayısı daha fazla olabilir miydi?

Aslında cevap soruda gizli. Kaotik bir dönemdi fakat çok iyi niyetli bir yönetimimiz vardı. Yıldırım Demirören de öyleydi, maç kaybettiğimiz zaman bir taraftar gibi üzülürdü hatta biz kaybettikten sonra kendisiyle karşılaşmak istemezdik çünkü biz de çok üzülüyorduk. Dediğim gibi her zaman iyi niyetlilerdi ama tek başına olmuyor maalesef. Belki altındaki kişiler görevlerini tam olarak yerine getirememiş olabilirler. Bizler de elimizden geleni yapıyorduk fakat oturmuş bir takım olmadığımızdan dolayı, mağlubiyetlerden sonra çok kolay bir şekilde saf dışı kalıyorduk, bu yüzden de şampiyonluk sayımız az olmuş oldu.

Hakemler tarafından da şampiyonluk yarışından saf dışı bırakıldığınızı düşünüyor musun?

Evet, bırakıldığımız zamanlar oldu ne yazık ki. Öyle kritik dönemler oluyordu ki bir puan kaybettiğiniz an, saf dışı kalabiliyordunuz. Bizi de tam olarak öyle anlarda saf dışı bıraktılar maalesef...

Beşiktaş’ta birçok hocayla çalıştın. Bunlar arasında en iyisi hangisiydi?

Bir isim söylemem pek doğru olmaz çünkü hemen hemen hepsi çok kariyerli, tecrübeli ve de tanınan isimlerdi. Sadece birini söyleyemem ama kimisinin yaklaşımından, kimisinin taktik çalışmasından, kimisinin antrenman programından; kısaca her birisinden bir şeyler kazandığımı düşünüyorum.

Terim ile iletişim sorunu yaşadık

Skorer bir stoperdin ama A Milli Takım kariyerinde forma giydiğin maç sayısı çok az. İbrahim Toraman, ay yıldızlı formayı neden az giydi?

Bunu defalarca kez açıkladım, yine açıklayayım: Ben, kendi jenerasyonumdan olan Tuncay Şanlı ile beraber Şenol Güneş döneminde A Milli Takım’a yükselen ilk futbolculardanım. Ben o zamanlarda Anadolu’da oynuyordum (Gaziantepspor). Sonrasında A Milli Takım’ın başına Fatih Terim geldi ki beni transfer etmek isteyen ilk takım da Galatasaray olmuştu. Hoca değişikliğinin ardından Fatih Terim ile yaşadığımız kişisel iletişim problemlerimizin uzun sürmesi, medyada çok yer alması gibi etkenlerden dolayı A Milli Takım’da daha fazla forma şansı bulamadım. Bence de daha fazla forma giymeli ve daha iyi hizmet etmeliydim. Bu benim içimde bir ukde olarak kalmıştır.

Beşiktaş'tan ötürü arka plana atıyorlar

Sence Galatasaray’a transfer olsaydın, A Milli Takım’da daha mı fazla forma giyerdin?

Ben Beşiktaş’ta oynarken, bir Fenerbahçeli yönetici bana “Sen Fenerbahçe’ye gel, gör bak A Milli Takım’da nasıl oynatıyorlar seni” demişti. Anlatabiliyor muyum? Açıkçası Beşiktaş’ta oynadığınız zaman, birazcık geri planda kalıyorsunuz. Genele baktığınız zaman A Milli Takım’da oynama potansiyeliniz olmasına rağmen, sırf bahsettiğim sebeplerden dolayı dışarda tutuluyorsunuz.

"Carvahal dengesizdi, beni istemiyor gibiydi"

"Carlos Carvalhal ile elektriğiniz pek uyuşmadı galiba, değil mi?"

Genç bir oyuncu olarak çok zordu benim için. Hem saha içinde, hem dışında sıkıntılar yaşayan ve iyi yönetilemeyen bir takım vardı ortada. Sonrasında Carvahal geldi ve kendisinin tavırları, yaklaşımları şahsen benim güvenemediğim ve saygı duyamayacağım tarzdaydı. Tabii, Beşiktaş’ın teknik direktörü olduğu için saygıda kusur edemeyiz ama pek dengeli bir hoca değildi. Bir de başka şeyler de var, onun Türkiye’de çalıştığı menajerle ben çalışmak istememiştim bir dönem. Belki böyle sıkıntılardan dolayıdır bilmiyorum ama sanki beni takımda istemiyor gibiydi.

İbrahim Üzülmez konusunda mağdur benim

Beşiktaş’taki en sansasyonel olayın kuşkusuz İbrahim Üzülmez ile yaşadığın kavgaydı. Neden kavga ettiniz?

Beşiktaş’a geldim. Kamp dönemimde bir sakatlığım oldu. Tam o süreci atlatıp, yeni yeni form tutmaya başlamışken peş peşe kırmızı kart gördüm. Rekabet ortamı da var ama ona rağmen Del Bosque’nin bana olan yaklaşımı gayet iyiydi. Tabii genç bir oyuncu olarak yine de etkileniyorsunuz böyle ortamlarda. Ben de mücadele ederek bir şekilde kendimi kabullendirmeye ve bu durumun üstesinden gelmeye çalıştım. Bir de takımı benimsediğim için bir bağ kuruyor ve olaylara duygusal tepkiler vermeye başlamıştım. Bu da benim hatamdı belki. Hocalarımızın hiçbirisiyle ciddi problemler yaşamadım; hep de güzeldik fakat İbrahim Üzülmez olayı maalesef beni çok etkiledi. Beni etkilediği kadar onu etkilememe sebebi, yönetimin artık zaten bırakmasını istiyor olmasıydı. İlk kavga yaşandı bitti, sonrasında ikinci kavga; Ankaragücü maçında yok yere gelip, sataşıp kavga çıkardı ve olay anında büyüdü. Ardından da zaten kadro dışında kaldı. Çünkü kimse kimseye bu şekilde vuramaz, kim yaparsa yapsın kadro dışı kalır. Yani buradaki sorumlu bizzat kendisi ama ona rağmen giderken beni taraftarın, kamuoyunun önüne atıp kendisini mağdur göstermeye çalıştı. Kendisi şu an hocalık yapıyor, devam ediyor bir şekilde. Bense yıllardır bu yükü sırtımda taşıyorum. Haliyle buradaki tek mağdur da benim.

Olayın üzerinden yıllar geçti. Sonrasında bir konuşmanız; bir özür dileme oldu mu?

İlk kavgadan sonra gelip benden özür dilemişti. “Ben hatalıyım, gel barışalım, basın toplantısı düzenleyelim” dedi. Ben asla yapmayabilirdim bunları ama olgunluk gösterip özrünü kabul ettim. Sonrasında güzel günler geçirdik ve Ankaragücü maçına kadar da çok samimi olmasak da normal bir şekilde devam ediyorduk. Benim bildiğim hiçbir sorun yoktu, onun da varsa gelip bana söylemeliydi. Durup dururken yapmış oldu yani kısaca.

Peki, Sezer Öztürk konusuna dair neler söylemek istersin? Sen onu gece hayatı konusunda uyarmıştın o da sadece kendisine kaptanlık yaptığını ve takıma giremediğini söylemişti…

Benim Sezer ile herhangi en ufak sorunum yoktu. Fenerbahçe’den geldi, yardımcı olmaya çalıştım her türlü. Bana “Ağabey 5 numarayı ben giyebilir miyim, Fenerbahçe’de giyemedim” dedi. Ben de kırmamak için “Tamam, olur” dedim. Sonrasında başına gelen olaylara da çok üzüldüm, kimsenin başına gelmemesi gerekiyor. Genç insanlar hata yapabilirler, önemli olan o hatadan ders çıkarmaktır. Tabii, aynı hatayı birçok defa yapıyorsa o zaman sıkıntı vardır.

Önder Özen enteresan açıklamalar yapıyordu

Slaven Bilic dönemiydi ve yine sıkıntılı bir dönemdi. Takıma menajer olarak Önder Özen’i getirdiler, kamuoyuna enteresan açıklamalar yapıyordu. “Kaptanı değiştirebiliriz” tarzında şeyler söyleniyordu. Ben de “Olabilir tabii ama daha sezon başlamadı, bir sıkıntı mı var?” diye düşünmeye başlamıştım haliyle. Ben ne görev verildiyse yerine getirirdim, yedek kalınca da sorun çıkarmazdım çünkü tam bir takım oyuncusuydum.

Sivasspor’a transfer olduğun için hiç pişmanlık yaşadın mı?

Yaşamadım tabii ki çünkü Sivas benim memleketim zaten. Ama şu var; Beşiktaş’tan ayrılıyor, Anadolu takımına geliyorsunuz ve ayrıldığınız takımda ciddi bir aile bağı kurmuşsunuz. Evinizden, tesislere giderken bile farklı hissediyorsunuz. Maalesef Sivas’ta bu duyguları yaşayamadım, zaten hazır da gidemedim, kamp görmedim ki 8-9. haftalarda da zorlanmadan dolayı kas yırtılması yaşadım. Ardından geri dönmek de zor oldu maalesef...

Son dönemlerde jübile kültürü çok azaldı. Senin böyle bir beklentin olmuş muydu?

Hayır, benim hiç jübile beklentim olmadı.

Sergen Yalçın, başka bir futbolcuydu

Tümer Metin ve Sergen Yalçın gibi iki yetenekli isimle oynadın. Aralarında bir rekabet var mıydı ve seni en çok etkileyen hangisi oldu?

İkisinin arasında kesinlikle rekabet vardı. İkisi de çok yetenekli oyunculardı ama Sergen Yalçın her anlamda farklı bir oyuncuydu bence. Ne zaman Sergen Yalçın gitti, Tümer Metin tek kaldı. O zaman Tümer Metin de kendisini daha iyi göstermeye başladı gibi.

Galatasaray’ın Beşiktaş’ı 2-1 yendiği ve şampiyon olduğu maç epey speküle edildi. O maça dair neler söylersin?

Saha içinde olduğum için aslında hiçbirisinin farkında değildim. Biz orada topumuzu oynadık, mücadelemizi ettik ve neticesinde kaybettik. Benim farklı gözlemlediğim herhangi bir durum olmadı. Sonrasındaki olaylarda neler var bilmiyorum, benim gördüğüm kadarıyla hiçbir şey yoktu.

Geçmiş dönemlerde sosyal medya bu kadar etkin değildi. Peki sen bu dönemde oynasaydın, sosyal medyanın da artısı olur muydu?

Evet, bu düşünceye katılıyorum. O dönemde benimle ilgili olan olaylar medyada çok konuşuluyordu ve çıkıp hemen açıklama yapamıyordunuz. Maç günü bana dair yalan iddialar ortaya atılıyordu ve benim haberim bile yokken aynı gün taraftar beni yuhalıyordu. Haliyle bu zorluğun ceremesini çekiyorsunuz. Benimle, İbrahim Toraman olarak, basında çok fazla uğraşılıyordu, haliyle Beşiktaş dönemimde yaşadığım en ciddi zorluklardan birisi de buydu. Şimdi olsa, kendi özel hesabınızdan bir açıklama yapardınız ve olayları kapatabilirdiniz. Ben geçmişte polemiğe de girmek istemiyordum, bunun da etkisi vardır tabi.

Arda Güler Avrupa'ya gider

Birlikte oynadığın Sergen Yalçın’ı beğendiğini söyledin. Peki günümüze baktığımızda sence; Arda Güler mi, Sergen Yalçın mı?

Arda Güler, çok yetenekli bir oyuncu ama şanssızlığı şu ki oturmamış bir takımda ve ciddi bir kaos ortamının içerisinde şu anda. Daha organize ve özgüveni yüksek bir takımda olsa, Arda çok daha başarılı olacaktır bence. Eğer ki bu ivmesini devam ettirirse, Avrupa’nın önemli takımlarında forma giyebileceğini düşünüyorum.”

Kariyerinde en unutamadığın maç hangisi?

Tabii ki şampiyon olduğumuz Denizlispor maçı benim için unutulmazdı. 2-1 kazanmıştık ve son golü de benim atmış olmam, o maçı unutulmaz bir hale getirmişti. Fenerbahçe stadında kazandığımız 4-3'lük maç, İnönü yıkılmadan önce kazandığımız son maç aynı şekilde... Birçok maç var aklımda aslında.

Şampiyonluk favorisi, Galatasaray

Süper Lig’i takip ediyor musun, kimi favori olarak görüyorsun?

Evet, takip ediyorum. Üç büyük takımın da yanı sıra diğer takımların aralarındaki maçlar da çok keyifli geçiyor. Şampiyonluk favorisi olarak Galatasaray’ı önde görüyorum çünkü elinde puan avantajı var. Bunu da koruduğu müddetçe Galatasaray götürecektir. Tabii iş son maça kalırsa, o stresi kaldırmak da hiç kolay değil. Fenerbahçe’nin de hâlâ şansı var, Beşiktaş da Trabzonspor’u yenseydi çok daha farklı geçerdi son viraj...

A Milli Takım’da Kuntz’un gönderilip yerine Abdullah Avcı’nın getirileceği ve ekibinde de Burak Yılmaz, Egemen Korkmaz, Önder Karaveli gibi isimlerin yer alacağı belirtiliyor. Bu konuda neler söylemek istersin?

Bunlar basında çıkan haberlerden ibaret olduğu için şimdilik bu konuda yorum yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum. A Milli Takım, herkesin ortak buluştuğu nokta olduğu için yerli/yabancı bakmanın yanı sıra, bizi başarıya ulaştırır mı onu düşünmek gerekiyor. Bahsi geçen isimler gelirse başarılı olur mu olmaz mı geldiklerinde görürüz. Gelirlerse de destekleriz...

Şu an en beğendiğin stoper kim?

Açıkçası ben Beşiktaş stoperi Saiss’i beğeniyorum. Tayyip’i sakatlanmadan önce beğeniyordum. Galatasaray’dan Nelsson, mücadele gücü yüksek bir oyuncu. Beğendiğim stoperler bunlardır diyebilirim.

Kaynak: Ajansspor

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }