Jimmy Burns “Kızıllar” kitabının bir bölümünde; “İspanya futbolunun dört büyüğünün kuruluşlarına baktığımızda, düşündüğümüzden çok daha karmaşık bir tablo dikkat çekiyor. Real Madrid'in ilk başkanları Katalan, Atletico Madrid'in kurucuları Bask, Barcelona'nın kurucusu İsviçreli. Athletic Bilbao deseniz gerek Bask Bölgesi'nde çalışan İngiliz işçilerden gerek İngiltere'de okuyan seçkin Bask ailelerinin çocuklarının o topraklarda tanışıp aşık olduğu oyunu kendi vatanlarına getirmelerinden doğmuş” satırlarına yer verir.

İşte o İspanya’da bir gün gelir Johan Cruyff sadece Barcelona’da değil tüm İspanyol futbolunda devrim niteliğinde adımlar atar.

Biz ise “Hollandalı Teknik Direktör” gerçeğini futbolun dışında tüm gerçekçi olmayan verilerle tartışıyor ve “olmuyor abi!” diyerek sonlandırıyoruz.

Bu ülkede takım kurgusu, yapılanma, oyun sistemi sadece havada uçuşan kelimeler neden?

Ülkemizde futbol aralarında sporftif mücadele ruhunu taşıyan, birbirlerine, arma ve renklerine saygı duyan “futbolseverlerin” öncülüğünde hayata geçti ve futbol ateşi gönüllerde bir yangına döndü en samimi duygularla daha da büyümesi adına çabalar verildi.

Her gelişmenin altında yatan gerçek futbolseverlikti”

Ne zaman ki işler Metin Kurt’un deyimiyle “arsada değil borsada güzel” olmaya başladı işte o zaman olay “futbolseverlikten” “futbol” “severliğe” döndü. Bi’nevi insan sevdiğini öpermiş” durumu…

İşin içine para, borsa, endüstriyel futbol gibi futboldan daha gerçekçi terimler girince bu terimlerin altı; teşvik, şike, yapılanma gibi diğer gerçeklerle desteklendi organik futbol “sentetikleşti” ve bugün ki “garabet sistem” oluştu. Bu sistemi devam ettirecek, maddi ve manevi destekleyecek “seyirci” adındaki “çakma taraftarda” kademe kademe ortaya çıkarılıp adı medya denilen tek dişi kalmış canavarda köşeleri kapmış yazar, yorumcu ile futbolseverliğin duvarları yıkılmış ve  sistem kendi istedikleri gibi  tıkır, tıkır çalışmaya başladı.

Futbol adına tüm kalelerin zapt edildiği yerde kulüplerin işgali önlenemezdi. Sadece “iş adamı” kimliğini önde tutarak kulüp üyeliği sorgulanmayanların yönetimlerde cirit atmasıyla kulüpler aracılığıyla bu iş adamlarının istediği tüm kapılar açılınca “karşılıklı” “anlayışlı” “para sevdalar” başladı.

Al gülüm, ver gülüm herkes halinden memnun…

Bugün kulüpler batmış birer şirket ve sadece daha da borçlanarak “yıkılmadık ama ayaktayız” sahte pozlarıyla gün geçirmekteler.

Nereye kadar, nasıl buna dayanılacak bilmiyoruz. Tünel ucu karanlık, ışık yok, ümit yok birgün bambaşka, istemediğimiz bir futbol iklimine merhaba dediğimizde sakın ama sakın şaşırmayın çünkü halının altında yer kalmadı…

Mehmet Eyüp Yardımcı

duhuliye.com/özel haber