Öncelikle bugün 29 Ekim... Bu ülke topraklarında bağımsızca yaşayan her insanın, farkında olsunlar olmasınlar, değer versinler vermesinler en özel bayramı bugündür. İngiliz’in uşağı, Fransız’ın köpeği olmaktansa kendin olmayı sağlamıştır tek ve ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk. En derin şükranlarımla...
Fransız demişken hemen dün geceki klasik rezalete dalalım. Yoruldum artık. Şerefsizliklerin türlü türlüsünü görmekten çok ama çok yoruldum. Verilmeyen penaltıya ya da rakibe bedava verilen penaltıya en çok da bize verilen kırmızıya o kadar alışmıştık ki maçtan önce hep bunları bekliyorduk, kesin olur diye. Ama kansız zihniyet ters köşe yaptı yine. Bu sefer rakibe verilmesi gereken 2 net kırmızıyı atlayıp daha kaleci yerini almadan ceza alanındaki yerleşimi okuyamadan frikik attırdılar. Oyun içindeki ince ince doğramaları söylemiyorum bile çünkü onlar ‘’kuver ‘’ zaten yazılacaklar. Şimdi dünyanın gözü önünde bas bas bağıra bağıra 3 puanı bizden alıp karşıya verdiler. Üstelik bunu yaptırdıkları çocuk da eski Bursaspor kalecisinin oğlu hasta Gs’li bir bebe. İlk defa değil son defa da olmayacak böyle giderse. Ya bir şeyler yapmalı ya da bunu böyle kabul edip hiç üzülmemeliyiz. Yukarıdan bir şeyler yapılması mümkün gözükmüyor. Çünkü sistem bir önceki ince bıyıklı başkanını geri çekti onun yerine daha afra tafralı daha adil görünen eskilerin tabiri ile bitirim, yumurta topuk, sözlerinde düşmana korku dosta güven salan birini getirdiler. Tamamen ‘’casting’’ ürünü.. Bakın net söylüyorum casting yani dilimizin karşılığı ile rol taksimi.. Bu adayı yıllar önce Aziz Yıldırım ile olan çekişmelerine karşılık bulmuşlar hatta bir kez daha getirmek istemişlerdi. Şimdi tozlu raflardan bulup çıkardılar. Seçimdeki iki aday da onlarındı yani. Biraz geç oldu ama çözdük kurguyu... Yani yukardan bu işi federasyon ya da kulüp vasıtası ile halletmemiz zor anlayacağınız. O zaman bir tek aşağıdan çözüm kalıyor. Bir kere tüm sosyal ilişkiler etkilenecek bu işten. Yanlış anlaşılmasın eşimizle dostumuzla kavgaya tutuşalım demiyorum ama ilişkilerimiz sosyal paylaşımlarımız azalacak hali ile. Kamplara bölüneceğiz doğal olarak. İşin zevki kaçacak, ne dostluk kalacak ne de rekabet. Ne yazık ki ülkedeki bu oyun bunu hak ediyor. Şahsım olarak en yakın arkadaşlarımla dahi spor konuşmayı kesiyorum. Konuşursak ağır laflar geçeceğini ve kurulmuş dostlukların zedeleneceğini düşünüyorum. İşte kansızların bizleri getirdiği durum budur. Alsınlar kirli oyunlarını soksunlar ceplerine. Bu arada şiddet demişken tabi ki övmek doğru değil ama gazeteciyim diye geçinip, gazetecilik faaliyeti ile ilgili olmayan işler yapıp, sağa sola isim vererek kulüp büyüklerine sallarsan, bu işlere gönlünü vermis insanlar gelir senin de suratına sallarlar. Doğanın kanunu böyledir. Ama işin ilginç yanı bu olaya sebep olup sonra yumruğu yiyince mağdur poziyonuna düşenleri koruyanlardır. Devletin en üst organlarından birinde çalıştırılan birinin hemen kınama mesajı yayınlaması karşı tarafın gücü anlamında da bir fikir vermektedir.
Şanlı bir tarih ile başladık yazıya biraz da gereksiz tarih ile devam edip bağlayalım sonunu. Çok Gs’li sevdiğim dostlarım var onları kırmak istemem hatta ailemde de Gs camiasının ileri gelenlerinden olan da var. Ben düne kadar bir çok Fb li ve bizim camiadan olan arkadaşlarım tarafından suçlamalara karşı hep yok arkadaş olmaz öyle şeyler diyerek Gs tribünlerini çok da ciddiye almayın diyordum. Çünkü bu tribünler 70 lerde açığın sadece yarısını alabilen sadece liseye ait olan tribünlermiş. Ben 80’li yıllarda tanıdım kendilerini. Yiğidi öldür hakkını ver diğer sarılara göre tribünde akıllı idiler bizi bir hayli zorlarlardı tezahüret anlamında. Ama dışarıda diğer sarılar daha aktifti, bunlar süt çocukları idiler. O yüzden hiç ciddiye alınmadılar. Düşünsenize yine yarı yarıya dönemlerde Ali Samiyen Mecidiyeköy’de hiçbir Beşiktaş maçında ana cadde tarafından kapalıya giremediler mesela. Kendi evleri ha yanlış anlamasın gençler. Acayip misavirperver olduklarından da değil, misafir olup umduğumuzu da bulduğumuzu da yerdik o zamanlar. Tabi bu süt çocukluğundan suç çocukluğu geçişini de yine bir Beşiktaş maçı sonrası 1 kişiye 10 kişi saldırıp Mühendis Oktay’ı katlederek yaptılar. Sonralarında ise hem camianın futbolcu yapısı hem de tribün yapısı kirlendi dediler. Futbolcularından neler çıktığına şahit olduk biz zaten onların saha içinde kanunsuz kişilikler olduğunu söylüyorduk. Ama tribünler ilginç. Vallahi ne yalan söyleyeyim düne kadar emin değildim bazı şeylerden. Ama 29 Ekim arifesindeki maçta ezeli rakiplerinin biri 1 hafta önce görkemli olarak bir de 1 gün önce kutlayarak Cumhuriyet bayramını yaşatırken Gs tribünlerinde tık yoktu. Pensilvanyalı Rocky Balbao’dan tutun da dev dev kupalarla süslü, bütün antrenörlerinin fotoğrafları ile bezenmiş ihtişamlı koreografiler yapan tribünlerde hiçbir hazırlık yoktu, sanki bir cenaze havası vardı. Bu benim çok ilgincime gitti diyeceğim de belki de ben safım, bana anlatan o arkadaşlar haklı.
Son olarak teknik taktik yazacağım ama gülmem geliyor bu maç ile ilgili saha içi bir şey yazmaya kalktığımda. Ben yıllar evvel amatör kümede oynarken Tophane Tayfun diye bir rakibimiz vardı. Dünkü Gs gibi arkada bir uzun önde bir uzun ile oynar maçları öyle kazanırdı o dönem. Oynadıkları futbolda dünkü Gs ile birebir uyuyordu. Kaos yarat, şişir ribaunt topla, orta kafa gol. Onların da deplasmanına gittin mi böyle sahada Dayak yerdin hakem de tribünden dolayı tırsardı.. Yani özetle amatör Tophane Tayfun’ a yenildik dün anlayacağınız. 9 -10 kişi kalmadıkları için yenememek ayrı 11 e 11 yenilmek ayrı. Hakem taktir hakkı makkı geçeceksin gol attın da vermedi mi ceza alanında düştün de vermedi mi? Yukarıdaki işler yönetimsel ve belki de değişmeyecek ama sahanın içi başka. Ben de biliyorum ki sahada hakem değil taraflı biri vardı ama sen de kendi topunu oynamadın arkadaşım. Bu sonuç sahadaki topçunun kenardaki hocanın ders çıkartacağı sonuçtur... Neyse çok uzattım, cümleten geçmiş olsun.
Bülent Bilirgen / Duhuliye