Beşiktaş’ta çok sayıda eleman değil keman, kaval çalma becerisine dahi sahip değil; bu nedenle de orkestra şefinin işi fazlasıyla zor…

Kimi harika keman çalar, kimi viyolonsel, kimisi de kontrbas. Bazıları da üflemeli enstrümanlarda kusursuzdur. Flüt, obua, fagottan sesleri eğitmenleri gibi ustaca diledikleri tonda çıkarıverirler. Bazen de karşımıza vurmalı çalgıların üstatları çıkıverir; Piyona, davul, zil de tüm maharetlerini sergilerler. Yaylı, nefesli, vurmalı vs. müzik aletleri genelde orkestra salonlarında bir araya gelirler ve çoğu kez de dinleyiciden büyük alkış alırlar. ‘Müzik kulağına’ sahip olanlar kimin daha iyi çaldığını zorlanmadan anlar, kimileri ise orkestranın uyumuna odaklanır. Orkestraların uyumu ise birlikte çalma (çalışma) süreleri ile direkt bağıntılıdır. Göz teması kurmadan uyum içinde çalanlar hemen belli ederler kendilerini. Elbette en az enstrümanları çalan müzisyenler kadar önemli olan bir diğer öge ise onları yönlendiren; Orkestra şefidir…

Bir orkestra ile futbol takımını betimlersek her ikisinde de farklı becerilere sahip elemanların en iyisini çalmaya -oynamaya odaklandığını görürüz. Salondaki orkestra şefi yeşil zemin üzerinde takımın başındaki teknik direktör ile örtüşür. Yetenekten hiç söz etmiyorum sadece becerinin üzerine özenle basıyorum zira yetenek bambaşka bir şey…

Buz gibi Sivas gecesinde Beşiktaş’ın orkestra şefi pozisyonundaki Serdar Topraktepe radikal değişiklikleri tercih etti. Ciro Immobile kulübede oturdu tek forvet olarak Semih Kılıçsoy’a görev verdi. Semih’in arkasında da Joao Mario oynadı. Sivas’ta az sayıdaki Beşiktaş taraftarının tepki göstermeyeceğini bildiği Arthur Masuaku da sahadaydı ama daha ilginci Salih Uçan’ın yerini Cher Ndour’nun almasıydı. Bunlar Serdar Topraktepe’nin kendi tercihleri miydi yoksa yeni yönetimin, ‘Şunları kupa maçında oynat da belki alıcı çıkar’ ricası mı bilemem. Ancak duyduklarım ve bildiklerim var! Nedir onlar? Uzun süredir Beşiktaş soyunma odasına hakim olan sessizlik ve tedirginlik. Öylesine ‘huzursuz’ bir ortam mevcut ki, ne teknik kadrodan ne de oyunculardan ses çıkıyor. Elbette saygısızlık söz konusu değil ama daha beteri sevginin kırıntısı yok…

Oyunculara liderlik yapacak eleman olmaması, teknik kadronun futbolcuların ağırlığın altında ezilmesi yaban atılmaması gereken ayrıntı. Sevginin olmadığı yerde başarının gelmesi ‘ütopyadan’ ibarettir. Rafa Silva’nın maçında başında attığı gol Beşiktaş’a sadece nefes aldırdı lakin rahatlatmadı. İkinci yarıda Bengali Fode Koita sonrasında da Uğur Çiftçi’nin direkten dönen topları ev sahibi ekip için şansızlık konuk takım içinse şans içerdi elbette ki… Kim bilir belki de direkten dönen toplar Beşiktaş’ın mücadeleye döneceğinin habercisiydi. Beşiktaş çok mu üstün oynadı tabii ki hayır ama uzunca aranın ardından kazandı kupa maçı da olsa…   

Ve görüldü ki Beşiktaş’ta çok sayıda eleman değil keman, kaval çalma becerisine dahi sahip değil; bu nedenle de orkestra şefinin işi fazlasıyla zor...

T24/ Asena Özkan

Hbr1903

HABER1903 farkını yaşamak için İNDİR..