Bir kulüp düşünün. 4 senedir Aralık ayında şampiyonluğa veda eden bir kulüp.

Ligin ortasında başkanı gitmiş, sportif direktörü gönderilmiş, hocasıyla yollar ayrılmış bir bir kulüp.

2'inci Başkan'ın başa geçtiği, geçmiş dönemden sıyrılabilmek için, yapılan tüm yanlışları açık açık anlattığı bir kulüp düşünün.

İçinde komisyon, sahte imza, maliyetinden fazlasına alınmış futbolcuların olduğu, yolsuzluk imalarının havada uçuştuğu, ev alıp kaçtılar iddialarının rahatça konuşulduğu bir kulüp düşünün.

12 gün sonra seçime gidecek, önümüzdek 5 aylık süreçte 50 milyon euro'ya ihtiyacı olan ve Mayıs sonunda bir seçime daha girecek bir kulüp.

Ve şimdi de o kulüpte oynayan futbolcuları düşünün.
Hedefsiz kalmış, paraları yatmamış, tüm bu yaşanan kaosu anlamayan çalışan futbolcu grubunu düşünün.

Bu bir futbolcu aklama yazısı değil. Neticede beli ki o anlı şanlı futbolcular profesyonel bir bakışla, sorunlardan etkilenmeden sahada top oynamayı beceremiyorlar, bu çok aşikar. O yüzden onları denklemden tamamen çıkartmak elbette doğru değil.

Ancak futbolculardan profesyonellik beklerken, kulüp ne kadar profesyonel, asıl tartışma konusu bu olmalı.

Futbolcuyu iyi yapan sağlıklı doğru bir sistem.
Gomez bu ortamda, bu takımda 30 tane atar mıydı?  Ya da sezon başı gol ortalaması 4 olan Larin nasıl 20 gol attı? 
İrdelenmesi gereken sorular sanki bunlar.

İşin en dramatik kısmı ise, Beşiktaş'ı kurtarmaya gelenlerin, kulübü bu halde bırakıp gitmeleri.
Geriye bize kalan Sezen Aksu'dan acı bir şarkı.
Perişanım şimdi mutlu oldun mu?

Spor Depor/ Fırat Günayer