Fenerbahçe müsabakasından sonra başlayan TFF ile Beşiktaş yönetimi arasındaki kısır çekişmeden kimin haklı çıkacağından ziyade, tarafların doğru ve yanlışlarını analiz etmek gerekir.
İlk kıvılcım, Beşiktaş – Fenerbahçe derbisinden sonra Sergen Yalçın’ın hakem Halil Umut Meler’in çaldığı ve kendi değerlendirmelerine göre çalamadığı düdüklerin etkisiyle “ Meler’i maçlarımıza istemiyoruz” şeklindeki açıklamaları sonucu çakıldı.
Yılların getirdiği tecrübeler sonucu bu hususta teknik direktörlerin benzer konularda devreye sokulmaları yerine tüzel kişilik olan kulüplerin yetkili kişi veya organlarının bu tarz davranışları üstlenmesinin etkili olduğunu söyleyebilirim. Teknik Direktör bir yerde sözleşmeli personeldir. Bu konularda yönetim içerisindeki üyeleri yetersiz bulup dışarıdan görevlendirilen danışmanların da işi beyanat vermek değil, kime bağlı iseler onlara akıl vermektir.
Kulüplerin başkan ve yetkili yöneticileri bu şekilde haksızlığa uğranıldığı düşünceleri konusunda kendilerinin seçtiği TFF Başkan ve Yönetim Kurulu’nu muhatap almaları doğru olandır. Karşılarına alacakları kurul MHK olmamalı, onun patronu olan Federasyon Başkanı ve yetkilileri olmalıdır.
TFF, MHK’yı tuzağına düşürerek Kasımpaşa – BJK müsabakasına “istenmediği söylenen” Halil Umut Meler’i tayin etmiştir. Bunu yaparken kenar süsü olarak aynı şekilde Trabzonspor ve Galatasaray’ın istemediğini ilan ettiği hakemleri son haftaki maçlarda görevlendirmiş, kendince güç gösterisi yapmıştır. Bu noktada yanlış olan uygulama; Beşiktaş maçına bir hafta, diğerlerine ise aylar sonra istenmediği beyan edilen tayinlerin yapılmış olmasıdır. Yani TFF ve MHK dişini diğer takımlara aylar sonra, Beşiktaş’a ise takip eden müsabakaya yaptığı tayinle göstermek istemiştir. Bu son derece tehlikeli ve her türlü spekülasyona müsait bir yönetimsel uygulamadır.
Bu tavrı her kulübe gösterebilirler mi, bu hususu düşünmek gerekir diyeceğim ama uygulama tarzı
hedefi açıkça belli etmektedir. Yani siyah – beyazlı camia karşısında kendi güçlerini sınamak ve Futbol bileşenlerine kurumsal güçlerini ispat vasıtası olarak kullanmalarıdır.
Sergen Yalçın bu kurumlarla başlangıçta muhatap edilmeyip bu hak arama işi yönetim kanalından ciddi söylemlerle yapılsa ve eyleme dönüştürülebilse işin şekli bu şekilde gelişmeyebilirdi.” Yabancı hakem istemek” , “Taş taş üstünde bırakmamak” , “Cuma gününe kadar ya MHK cevap verecek ya da ben vereceğim” tweeti sonrası ne olmuştur? Hakem değiştirilmemiş, dirayetli yönetimlerin yapması gereken uygulanmıştır. Bu tutuma, güçlü olduğu söylenen Beşiktaş yönetiminin söylemleri camiaca eyleme dönüşecek mi beklentileri, koro halinde söylenen “Alanyaspor maçına da Halil Umut Meler’i verin” gibi son derece basit, etkisiz, hafif, ciddiye alınmayacak açıklamalarla yönetimsel basiretsizlik ortaya konulmuştur.
Büyük camialar ve temsilcileri yapamayacakları işleri dile getirmemelidirler . Bu olduğunda kişisel itibarsızlaşma meydana gelir ki kimsenin umurunda olmaz ancak kurumsal zaafiyete dönüşeceğinden camialar etkin ve yetkin isimlerle temsil edilmedikleri düşüncesi ile karamsarlığa uğrarlar.
Beşiktaş tarihinde bu tarz olaylar karşısında görevdeki yönetimlerin dik durup söylemlerin eyleme dönüştüğü olaylar yaşanmıştır. En azından bunlardan ders alınmadığı anlaşılmaktadır.
Koca çınar, şanlı kartal bu beceriksizlikten, tribünlere teslim olmaktan ötürü, haliyle yandaş kitle yaratılmak istenmesinin farkındadır ve tarihinde yanlışından dönüp doğruyu bulmakta hiçbir sıkıntı çekmemiştir.
Atıf Keçeci / Duhuliye