Takımlardan biri efsanesi olduğu ve beşinci kez başına geçtiği Trabzonspor. Diğeri de iki kez çalıştırdığı, üst üste iki lig şampiyonluğu ve Avrupa başarıları elde ettiği Beşiktaş. 11 yıl sonra döndüğü yuvasındaki ilk maçı. Stadın ismi zaten ona ait. Yani, neresinden bakarsan bak, Şenol Güneş için hikâyesi güzel bir maç.
Abdullah Avcı’nın “kıpırtısız futbolundan” ziyadesiyle sıkılmış Trabzonspor taraftarı, efsanesinin dönüşüyle yeniden heyecanlanmış ve tribünleri tıklım tıklım doldurmuş. Keşke kendilerine ayrılması gereken yerde Beşiktaş taraftarları da olabilseydi. Keşke bir dönemin, “Ne güzel idare ederdim maarifi, şu mektepler olmasa” diyen maarif vekiline nazire yaparcasına, tribün olaylarını ancak deplasman hakkını yasaklayarak önleyen çağ dışı bir güvenlik anlayışının muhattabı olmasaydık.
Şenol Güneş’in sahaya sürmüş olduğu ilk 11’e bakınca, yeni bir şey pek görülmüyor. Geri dörtlü aynı, savunma önüne yine defansif yanı kuvvetli iki çapa çakılmış. Belli ki tecrübeli teknik direktör, takımla hatrı sayılır bir süre geçirmeden radikal değişikliklere gitmeyi düşünmüyor. Beşiktaş’ın sezona hayli güçlü bir başlangıç yapmış olması da onu temkinli olmaya itmiş olabilir elbette.
SEMİH YERİNE JOAO MARIO
Konuk ekibin ilk 11’indeyse tek bir değişiklik göze batıyordu: Semih Kılıçsoy’un yerini yeni transfer Joao Mario’nun alması. Semih’in millî takım kadrosundan sakatlığı nedeniyle çıkarılmasının bununla bir ilgisi olabilir mi? Belki vardır. Ya da belki de taktik gereği bir değişikliktir. Bu maçta Giovanni van Bronckhorst, sahada daha kontrollü bir oyun görmek istemiştir, bu yüzden forvet karakterli bir oyuncu yerine orta saha karakterli bir oyuncuyu tercih etmiştir. Olabilir.
Fakat ne derler bilirsiniz; hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir. Futbol da öyle. Maç dengeli bir şekilde başlasa da 13. dakikada her şey alt üst oldu. Edin Visca anlamsız bir şekilde Rafa Silva’nın bileğine sertçe girdi. Aslında yoruma yer olmayacak kadar bariz bir hareketti. Tıpkı iki hafta önceki Antalyaspor maçında Güray Vural’ın Portekizli yıldıza yaptığı acımasız faulde olduğu gibi. Ama tıpkı o maçın hakemi gibi, Ali Şansalan da VAR’ın uyarısı olmaksızın kırmızı kartını çıkaramadı.
Sadece dört dakika içindeyse Trabzonspor bir duran toptan Okay Yokuşlu’nun kafa vuruşuyla golü buldu. Ama maçın bitmesine hâlâ çok uzun bir süre vardı; uzatmalarla birlikte seksen dakikadan fazla bir zaman. Bu kadar süre, bir kişi eksik nasıl geçirilecekti? Trabzonspor’un planı, geride olabildiğince sıkı durup, Beşiktaş’a topa sahip olsa da pozisyon üstünlüğü vermemekti. Bunu da bir süre başardılar ilk yarıda.
VAN BRONCKHORST’UN HAMLESİ
Ama sonra Van Bronckhorst bir şey yaptı; Joao Mario ile Rashica’nın kanatlarını değiştirdi. Böylece Rashica sağ kanattan hücumları daha iyi genişletmeye başladı ve arkadan gelen Jonas Svensson’un iç koridordan ceza sahasına olan topsuz koşularına da alan açılmış oldu. Hollandalı teknik direktörle nihayet kendisine güçlü yanlarını öne çıkarabilecek bir rol bulan Gedson Fernandes de, bu sezon harika yaptığı, İngilizlerin “üçüncü adam koşusu” dedikleri hareketlenmeleriyle Trabzonspor savunmasının dengesini bozdu. Rafa Silva ise vizyoner paslarıyla bu üçlünün hareketliliğini pozisyona çevirmenin peşindeydi.
Nitekim 39. dakikada, bu oyuncuların içinde olduğu harika bir organizasyonla Beşiktaş golü buldu. Gedson Fernandes, bu sezonki yedinci resmî maçında beşinci golünü atarak daha şimdiden kariyer rekorunu kırdı.
Süper Lig’de kapalı savunmalara karşı, hele ki sayısal olarak eksik kalıp savunmanın derinliğini daha da artıran takımlara karşı topa sahip olan takımlar genellikle ezbere bir şekilde yapılan ortalarla sonuç almanın peşindedir. Van Bronckhorst’un Beşiktaş’ı ise belli ki bu konuda da aksi istikamette giden bir takım olacak. Dün akşam özellikle ilk yarıda ısrarla paslaşarak ceza sahasına girmeyi hedeflediler ve bunun ödülünü de muazzam bir golle aldılar. Daha da fazlasını bulabilirlerdi, şayet Uğurcan Çakır, efsanevi Beşiktaş maçlarından birini daha oynamasaydı.
BEŞİKTAŞ GEÇİŞLERDE İYİ AMA…
Yine de Van Bronckhorst’un takımının şimdiye dek geçiş odaklı oynadığı maçlarda daha etkili olduğu, buna karşın rakip yarı sahaya yerleşerek hücum etmeye zorlandığı maçlarda üretkenliğinin sınırlandığı bir gerçek. Trabzonspor maçı da bunun örneklerinden biri oldu. Tamamen Trabzonspor’un yarı sahasında geçen oyun, bu şekliyle bir süre sonra Beşiktaş’ın aleyhine döndü. Bilhassa ikinci yarıda.
Fiziksel olarak ilk yarının sonlarındaki tempo ve yoğunluğunun bir hayli uzağında kalan siyah-beyazlılar, bu yüzden rakibine topla baskı kurmakta zorlandı, bu da üretkenliğinin daha kolay sınırlanmasına neden oldu. Ciro Immobile’nin soyadıyla mülhem hareketsizliği ve Semih’in ikinci bir forvet olarak sahaya gereğinden geç atılması da Beşiktaş adına bu olumsuz görüntünün değişmesini engelledi.
Aynı şekilde sağ kanatta Rashica’nın yerine orta saha karakterli Ernest Muçi’nin oyuna girmesi, siyah-beyazlıların hücumda yeterli genişliği sağlayamamasına sebep verdi. Üç 10 numarayla birlikte oynamaya başlayan Beşiktaş, çok fazla merkeze gömülünce, sol kanattan hücumu genişleten Arthur Masuaku’nun gelişigüzel ortalarına bağımlı kaldı. Trabzonspor’un hayli fizikli stoperleri ve ön liberoları da bunları kolayca savuşturdu. Sonuç olarak, siyah-beyazlılar ligdeki ilk puan kayıplarını Trabzon’da yaşamaktan kurtulamadı.
MAÇTAN ARDA KALAN
Zor bir deplasmandan bir puanla dönmek elbette Beşiktaş adına çok olumsuz bir sonuç değil. Ama yaklaşık 80 dakikasını bir kişi fazla oynadığı bir maçtan galip ayrılamamak onlar adına moral bozucu olmalı. Yine de Van Bronckhorst’un maç sonunda belirttiği gibi, siyah-beyazlılar bu maçtan çok şey öğrenebilir.
Trabzonspor ise neredeyse tüm şartların aleyhine olduğu ve çok efor harcamak zorunda kaldığı bir maçtan bir şeyler koparabildiği için mutlu olabilir. Ama bordo-mavililerin, tıpkı tüm iyi futbol takımları gibi, bir an evvel topla oynamaya, bundan keyif almaya, hücum etmeye ve goller bulmaya ihtiyacı var. Beşiktaş maçı tüm bunlara olan açlıklarını gideremedi. Darısı sonraki maçlara.
Onur Özgen/GazeteduvaR