Öncelikle en son yazıda belirttiğim eski yöneticimiz Hakan Aksoy ile ilgili aidat yatırımın gecikmesinden dolayı düşen üyeliğin geri iadesi sağlanmış. Anladığımız kadarı ile başkan devreye girerek çözüm bulunmuş. Yakışanı da buydu emeği geçenlere tebrikler.
Öncelikle en güncel konu, son maçta Burak Yılmaz’a olan tepki. Daha önce de yazmıştım ama tekrarlayayım. Burak Yılmaz, çizdiği profil olarak bana göre çok doğru değil. Gerek trafikte karıştığı olay, gerek politikanın içine bulaşması ve büyük abilerinden güç alarak bitirim tavırlar çizmesi şimdiye kadar hep eksi not idi. Sevmem yani arkadaşı. Ama benim camiama dahil olmuş, sırtına formasını geçirmiş, tüm iyi niyeti ile aldığı paranın karşılığını vermeye çalışıyor ise diğer tüm konular benim için kapanmıştır. Tamam zamanında kendini yere atmış, türlü sahtekarlıkların içinde olmuş, saha içinde emek hırsızlığı yapmış. Yani? Soruyorum; bu adam kendini düzeltemez mi? İkinci şansa hakkı yok mu? Yine sorayım; ey yuhlayan aleyhinde bağıran arkadaş sen çok mu mükemmelsin? Hiç mi hata yapmadın hayatında? Çok sevdiğim abilerimi bile acı acı gülerek okuyorum sosyal medyada. Yok Burak gelemez, yok bizim değerlerimize uymaz. Yahu vallahi ayıp, billahi ayıp. Senin forman altında yapmadığı suçlar için birazcık hoşgörülü olun. Senin futbolcun bu. Elemanın tendonuna bastılar, efendilik baskısından ağzını açamadı. Zaten tribün diye bir şey kalmadı, bir de bu renkli, sosyete ağzı ile kendi futbolcunu yuhlama işine girildi mi iyice keyfi kaçacak bu işin. Açık ve nettir ki, herhangi bir terbiyesizlik yapmadığı sürece üstünde Siyah Beyazlı forma olan yuhlanamaz. Benim gibi çok sevmeyebilirsin ama sövemezsin arkadaşım. Hatta hak ettiği zaman da tribüne çağırır, alkışlarsın. Taraftarsın sen; avukat, savcı, hakim değil. Orası da stadyum, mahkeme salonu değil. Taraftarın işi sonuna kadar desteklemek. Köstek olmak kavramının karşılığında taraftar yok.
Kaptan Tolga Zengin. Bu satırlarda belki de hiç hak etmediği bir iki eleştri yapmıştım ama geçen hafta yaptığı açıklama ile tam bir kaptanlık örneği gösterdi. Birleştirici ve toparlayıcı bir tavırdı. Sadece "iki Mandrake yöneticiye selam vermediği için kadro dışı kaldı" söylentisi doğru mu bilmiyorum ama bu yaptığı hareket çok doğru idi. Tebrikler.
Takım. Son Akhisar maçı gösterdi ki büyük takım olma özelliğimiz gün geçtikçe azalıyor. Ne oyunu domine edebiliyoruz ne de öne geçtiğimizde tutabiliyoruz. Bunun birkaç nedeni var kanımca. Hani "takım boyu uzun" diyorlar, "kompakt oynamak lazım" diyorlar ya. Bizdeki durum biraz değişik. Bizim takımın hacmi geniş. Yani yayılışımız şişman. Oyunun kalbi olan orta alanımız yayla gibi. Evet, Medel alan kapatmadan bihaber şekilde sivri sinek gibi vızıldıya vızıldıya saga sola uçuyor, evet Adem daha çok hücum odaklı ve yardımı az ve son olarak işini doğru hatta fazla yapan bir Dorukhan’a kalıyoruz gibi gözükse de durum; aslında iki kişi daha var ki misafir sanatçı. Kanat oyuncularımız. Onlar çizgiye yapışıp sadece oyunu genişletiyorlar, bir de üstüne üstlük inip inip kesemiyorlar, boşuna oyuncu israfı. Modern oyunda bu mevkideki arkadaşların göbeğe kayıp oyun düzenine katkıda bulunmaları gerekiyor, onların açtığı koridorları da beklerinin kullanması lazım ama dediğimiz gibi bizde oralarda toprak ağaları mevcut. 2015-16 sezonunda hepimiz Sosa-Atiba-Ozi orta alanının başarısından bahsederken onlara yardımcı olup pas oyununa ortak olan Töre ve Olcay ikilisini atlamışız. Şimdi daha iyi anlaşılıyor oyunun içinde olan kanat hücumcunun değeri. Son olarak takımla ilgili olumlu konu Mirin bence. "Bir Marcelo değil" diyen duayenler olmuş yine. Onlara gülüyorum. Ben Marcelo’nun ilk geldiği zamanı çok iyi hatırlayanlardanım, o zaman söylenenleri de. Mirin için konuşmak daha doğrusu arka göbek için erken konuşmak doğru değil ama olumlu özellikleri olumsuzlardan fazla. Hava topu, kendine güveni, ayağı ve çabukluğu sınıfı geçmiş durumda. Pozisyon alma konusunda henüz karar verme aşamasında olamayız. (Golde hata tamamen Caner’in. Arkana top atılmış, haydi onu kesemedin birader, top adamın ayağındayken bas bari de bu kadar rahat pas verdirme) Özet olarak Vida ile birlikte çok iyi bir ikili yakalayabilme olasılığımız olduğunu düşündürdü bu ilk maç bana.
Son olarak sayın Fikret Orman’nın kendine karşı mecbur olunan tavırlar ve hisler ile ilgili açıklamaları. Politik olarak kimi örnek alıyor bilemiyorum ama bu söylemler seçmende kabul görür. Böyle insanları çaresizliklerinden yakalamak çok başarılı bir hamle. Camianın kanı, oksijeni, suyu, ekmeği, yaşama sevinci olduğunu sık sık anlatmalı. O olmaz ise bu kadar insan ne yapardı? Destekleyecek takım nasıl bulurdu? Ya stat? Kim bilir hangi statta oynardı bu camia Fikret Ormansız? İlk seçimde BJK kongre üyeleri bu çaresizliklerini sandığa yansıtıp tulum çıkartmalılar Fikret Orman’ı. Haydi çorbada tuzum bulunsun, benden de bir kıyak olsun. Uyandırayım bir politika daha var, o da çok tutar. Geçmişi unutmak. Kurucuları, kulübe değerini anlamını katanların daha üstünde konumlandırmak kendini. "Baba Hakkı kim?", "Ya Seba kim ola?", "Şeref Bey falan geçiniz bunları" Sıra bu söylemlerde sayın başkanım. Sal gelsin...