Futbol Türkiye’de bir araçtır… ‘Rant’ kurgusu üzerine politikalar üreten bir ticari mekanizmadır. Ülkemizde kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmeye başlaması sonucu tüm üretim ilişkileri metalaştırılmaya, şirketleştirilmeye ve kâr amacına hitap eden sömürüye yönelmiştir. Futbol, popülerliğinin sağladığı etki sayesinde, kendisini tüketmeye hazır milyarlarca insanı-seyirciyi içinde barındıracak güce sahiptir. Bundan dolayı, egemen yapının kontrol alanına girerek, özellikle küreselleşmenin başladığı 1980’lerden sonra krize yönelen kapitalist dünya ekonomisi için ekonomik krizi aşma aparatlardan birisi olmuştur.

Futbol, popüler gücü sayesinde geniş halk kitlelerine hitap eder. Bu bakımdan-haliyle siyasetin olmadığı bir futbol düşünülemez. Ayrıca futbol da siyasete mahkumdur. Futbolun kaynak ve ayrıcalık için siyasal desteğe ihtiyacı vardır. Siyaset de popülist bir alandan-futboldan propaganda yaparak oy almak, toplumu sosyal ve ekonomik sorunlardan uzak tutmak ve örgütlenmek için bu oyuna ihtiyaç duyar. Futbol-siyaset ilişkisi Türkiye’de daha çok kulüp-iktidar ilişkisi biçiminde gözlenmektedir. Görüldüğü gibi futbol bir oyundan çok daha fazlasıdır…

Türkiye’deki siyasiler, 1980 yılından beri iktidarlarını devam ettirmek, oy potansiyellerini arttırmak ve siyasi ‘rant’ sağlamak için yıllarca futbolu propaganda ve örgütlenme aracı olarak kullanmayı başarmışlardır. Siyasilerin verdiği ekonomik ve siyasi güç nedeniyle de kulüpler siyaseti kullanarak bu imkânlardan sonuna kadar faydalanmadan geri kalmamışlardır. Bu durum Türkiye’de futbolu siyasetin bir aparatı haline getirmiştir. Futbol sermaye birikimi sağlayan bir kültür endüstrisi ürünüdür. Bu nedenle insanlara başka bir hayat yaşatır. İnsanın hiç gereksinim duymayacağı alanlara yönlendirir.  En can alıcı noktası ise onları iktidarla uzlaştırarak kapitalist tahakkümün sağlanmasına yardımcı olur. Ve manipülasyonun işlemesi için denetimsiz-kontrolsüz bir alan ikram eder. Biraz örneklerden gidersek anlaşılmak daha kolay olur.

2024-25 sezonunda Süper Lig takımlar 158 futbolcuyla sözleşme imzalamış. Bu imzalama sürecinde 101 futbolcu yurt dışından, 57 futbolcu yurt içinden transfer olmuş. Bu futbolcuların çoğu yabancı. Süper Ligdeki tüm kulüplerin futbolcu almak için harcadıkları para 65 milyon 820 bin avrodur.  Bunun yanında-ki çoğu iç transfere gitmesine rağmen-sattıkları oyunculardan kazandıkları para 12 milyon 742 bin avro. Yani kulüplerin 53 milyon 078 bin avro açığı var. Bu da 1 milyar 948 milyon 463 bin 380 Türk liralık eksi bakiye demektir. Bakın bu hesap içinde gizli anlaşmalar, imza paraları, menajer paraları, yurt dışında ödenen paralar, komisyonlar vergiler ve bildirilmemiş transfer paralar yok! Ligin lokomotifi olan Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un toplam borç stoğu da 30 milyar TL’ye yaklaşmaktadır.

Ve bu paraların çok büyük kısmı ‘Euro’ cinsinden yurt dışına menajerler vasıtasıyla gitmektedir. Bu, katma değer yaratmayan sadece kayıplara ve belirli azınlığın zenginleşmesine neden olan bir ticari mekanizmadır. Ve bu paralar dönüşü olmayan bir servet transferidir. Sadece Beşiktaş, Hasan Arat dönemimde Al Musrati, Muçi, Silva ve İmmobile’ye ödediği 3 yıllık para yaklaşık 93 milyon avrodur ki yaklaşık 4 milyar TL yapmaktadır. Ve ortada hiçbir şey yok! Şu an ligde de 6. sırada ve şampiyonluktan kopmuş durumda. Ancak iki yıl üst üste Şampiyonlar Ligine katılıp-gruptan çıkacak ve çeyrek finale kadar gidecek ki bu paraların geri dönüşü olsun. Trabzonspor bu sene yurt dışından 13 yabancı futbolcu transferi yapmış ve 19 milyon 680 bin avro para harcamasına rağmen şu an ligde 13. sıradadır. Trabzonspor tıpkı Beşiktaş gibi-var olma sebebi olan alt yapıdaki üretim mekanizmasına dönmeden bu süreç içinden çıkması mümkün gözükmüyor.

Hbr1903

HABER1903 farkını yaşamak için İNDİR..

Fenerbahçe’nin 10 yılda harcadığı paraların ve gelip-gidenlerin şeceresini çıkarsak büyük bir kayıp ve yanlışlıklar karşımıza çıkacaktır. Bu sene de şu ana kadar aynı sorunlarla cebelleşmektedir. Galatasaray bunların dışında farklı bir strateji izlemektedir. Galatasaray bürokrasisiyle-devlet bürokrasisi arasındaki ilişkiler farklı bir konum içermekte ve bu ayrıcalıklar üzerinden siyaset ile kulüp kazan-kazana oynamaktadır. Galatasaray’da seçimlerle ve yönetimlerle ilişkisi olmayan bu bürokratik kurgusunun liseden dolayı-değişmemesinin avantajı Fenerbahçe ve Beşiktaş’a karşı büyük bir kulüp politikası avantajı sağlamalarıdır. Galatasaraylılar her şeye rağmen bu kulüp siyasetini başarılı bulmaktadırlar. Ekonomik ve siyasi bir olgu olan futboldaki egemenliğin bir parçası olan kuralsız oluşumların ve hovardaca harcanan paraların ülkedeki politik olgudan ayrı düşünmek mümkün değildir.

Ülkedeki anayasa güvencesinde olan tüm kurumlar gibi TFF’nin de özerlik gibi bir ayrıcalığı var. Ama, genel kurul üyelerinin yüzde 95 kulüplerden olunca ve kulüpler de siyasetin paydaşı olunca bunun bir anlamı kalmıyor. Eğer bir şeyler değişecekse; Kulüpler Birliği’nin bir sivil toplum kuruluşu olarak demokratik etkinliğini artırması, futbolcuların sendika ve dernek gibi sivil toplum kuruluşları çatısı altında örgütlenmesi ile, kamuoyunun popülizm ve gayri meşru kazançlar konusunda farkındalıklarının artırılarak bilinçlendirilmeleri-aynı ülkedeki diğer beklentilere karşılık gelen problemlerin çözümüne de katkı sağlayacaktır.  Tüm bu talepler -tıpkı derin yoksulluğun giderilmesi gibi ancak ve ancak ülkedeki demokratik kurgunun gerçek değeri ile karşılık bulabilecektir.

BirGün/ Müslüm Gülhan