Öncelikle milli takımımızı kazandığı üç puandan dolayı kutluyorum. Tüm futbolcular maça tam odaklanmış, istekli ve büyük emek vererek oynadılar. Hepsi birbiriyle yardımlaştı, kimse kaytarmadı.
Gelelim maçın analizine:
Öncelikle skoru 2-1 olarak kabul etmek ve analizleri bu skor üzerinden yapmak daha gerçekçi olur. Zira, Gürcistan kalecisi son dakikaya girildiğinde, beraberlik sayısı için bu riski göze almak zorundaydı. Sonuçta 3-1 kaybetmekle 2-1 kaybetmek arasında önemli bir fark yok.
Analizime kadrodan başlamak istiyorum; kadroda, gerçek mevkii santrafor olan üç oyuncu varken, Montella’nın Barış Alper’i santrafor olarak oynatmasını anlayabilmiş değilim.
Barış Alper santrafor oynadığı süre içerisinde topla etkili olarak buluşamadı. Oysa Barış Alper, Türkiye’nin en iyi sağ açık oyuncularından biri. Nitekim Montella da Barış Alper’in veriminin düştüğünü görünce ilk yarının son dakikalarında gerçek mevkiine çekti.
Doksan dakika boyunca milli takımımız, gerçek mevkii santrafor olan bir oyuncusuz maçı tamamladı. Barış’ı sağ kanata çektikten sonra Montella santraforda önce Orkun’u denedi, sonra Kenan’ı oraya çekti. İkinci yarı değişikliklerinde ise Yusuf Yazıcı’yı bile bu mevkide denedi ama aklına hiç Semih Kılıçsoy, Cenk Tosun ve Bertuğ Yıldırım gelmedi.
Milli takımın kadrosundaki en verimli sezonu geçiren Semih Kılıçsoy’un süre alamaması ise anlaşılır gibi değil. İstatistiklere bir göz atalım:
Semih Kılıçsoy, Süperlig’te oynadığı 23 maçta 11 gol, 3 asist yapmış, toplam 14 gol katkısı var. Barış Alper ise 37 maçta 6 gol atıp, 7 asist yapmış, toplam 13 gol katkısı var. Semih’in maç başına sağladığı katkı %60, Barış’ın ise %35.
Barış ve Semih’i aynı anda oynatmak daha verimli olmaz mıydı?
Gelelim maçın geneline:
Türkiye’nin maç istatistikleri Gürcistan’dan daha iyi; toplam 22 şut atıp, %56 topa sahip olmuşuz. Gürcistan ise 14 şut atıp, topa %44 sahip olmuş. Ancak bu oranlar Gürcistan’dan çok daha iyi oynadığımız anlamına gelmiyor. Maçı hatırlarsak, Gürcistan’ın bizden daha fazla net gol pozisyonu var. Her an beraberlik sayısını yakalayabilecek bir oyun sergilediler.
Kalemizde çok pozisyon vermemizin en önemli nedeni, orta sahamızın savunma gücünün yetersizliği idi. Hücumda son derece etkili olan orta saha oyuncularımız yeterince savunmaya destek olamadılar. Bu gerçeği görmek zorundayız.
Son 15 dakikada, skoru korumak için beşli defansa dönmek de tehlikeliydi. Bu taktik sonucu takım daha az atağa çıktığı için oyunu kendi sahamızda kabullendik ve rakibe çok pozisyon verdik. O pozisyonlardan biri gol olsa şimdi çok farklı şeyler konuşuyor olurduk.
Gollerimiz ise organize ataklar sonucu değil, bireysel yeteneklerimiz sayesinde geldi. Mert Müldür ve Arda Güler’in golleri belki de turnuvanın en güzel golleri arasında yer alacak. Arda her an skoru değiştirebilecek bir yetenek ve zekaya sahip. Ancak bu bireysel beceriler her maçı kurtarmaya yetmez.
Bizim maçtan sonra Portekiz ve Çekya maçlarını da izledim. Her ikisi de çok organize ataklar yapıyor ve savunmaya büyük önem veriyorlar. Şayet bu maçlara da santraforsuz çıkar ve orta sahayı daha defansif özellikli oyuncularla kuramazsak başımız ağrıyabilir.
Umarım bizim bu gördüklerimizi Montella ve yardımcıları da görüyordur.